Ersağ Hakkında

Fotoğrafım
Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümü mezunu... Muhtelif sektörlerde yönetici konumunda görev aldı... 2001 senesinden beri muhtelif radyolarda,radyo programları hazırladı ve sundu... Dört şiir albümü internet üzerinden dinleyicileriyle buluştu Kendini bildi bileli yazıyor,çiziyor ve seslendiriyor ve Kayıp Günlerin Düşü isimli kitabın yazarı. İkinci kitabın yazımı devam ediyor ve 2014 senesinden bu yana Ersağ Sağlıklı ürünleri insanlara anlatıyor.

7 Temmuz 2018 Cumartesi

PROBİYOTİK VE HAYAT


İLAÇ DEĞİLDİR

BİLGİ ALMAK İÇİN;0538 971 1155



PROBİYOTİK VE HAYAT

Sağlık tesadüf değildir, sağlığınıza yatırım yapın.

📌📌 ÖN NOT; Araştırma konusunu alıntı yaparken, kopyalarken konunun sonunda ki araştıran, hazırlayan ismi soyismi SİLMEYİN!📌📌...

🔴"BAĞIRSAK FLORANIZ BOZULMUŞ İSE"🔴

* Kilo veremezsiniz,
* Zayıflayamazsınız,
* Kilo alamazsınız,
* Vitaminlerden yararlanamazsınız,
* Mineralleri alamazsınız,
* Toksinleri atamazsınız,
* Şişkinliği indiremezsiniz,
* Hazımsızlıktan kurtulamazsınız,
* Karın ağrılarınız bitmez,
* Yaralarınız iyileşmez,
* Gerginlik geçmez,
* Uykusuzluk bitmez,
* Stresi atamazsınız,
* Kabızlık bitmez,
* İshal durmaz,
* Bağırsak hastalıkları iyileşmez,
* Mantarlar azalmaz,
* Kötü rüyalar, kabuslar bitmez.

💠PREBİYOTİK ve PROBİYOTİK nedir?💠

🔸PREBİYOTİK nedir?

Prebiyotikler probiyotiklerden farklıdırlar. Bunlar sindirilmeyen ve bağırsakta iyi ve yararlı bakterilerin sayılarının artmasını sağlayan yiyecek içerikleridir. Soğan, sarımsak, kuşkonmaz, pırasa, enginar, yulaf ve muz gibi çok çeşitli bitkisel yiyeceklerde bulunurlar. Bunlar kısa zincirli karbonhidratlardır ve sindirim enzimleri tarafından parçalanmazlar. Kalın bağırsaklara kadar bütün bir halde varırlar ve orada iyi bakteriler için yiyecek sağlarlar. Probiyotik destekler sıklıkla prebiyotikleri de içerirler

✳️Probiyotik kullanımının bir dizi sağlık sorununda yararlı olabildiği gösterilmiştir. Çok güvenlidirler ve özetle şu durumlarda kullanılabilirler:

• Antibiyotiklere bağlı ishaller

• İrritabl barsak sendromunun neden olduğu ishallerde ve hastalık belirtilerinin hafifletilmesinde yararlıdır.

• Allerji ve otoimmün hastalıkları olanlarda yararlı olabileceğinden kullanılmalıdır.

Probiyotikler konusunda yapılan çalışmalar halen devam etmektedir. Ve hangi durumda hangi türün daha etkili kullanım alanı olduğu araştırılmaya devam etmektedir.

✔️Sağlık tesadüf değildir, sağlığınıza yatırım yapın.

✳️PROBİYOTİK nedir ?

Probiyotikler yaşayan mikroorganizmalardır ve yeterli miktarda olduklarında yaşadıkları vücuda fazlasıyla yararlıdırlar. İnsanlık, tarih boyunca bakteri kültürleri tarafından fermente edilen yiyecekleri tüketti ve sağlık yararları hep bilindi ancak son 20-30 yılda probiyotikler bilim insanlarının ve tıp çevrelerinin ilgisini çekmeye başlamıştır ve çok sayıda bilimsel çalışma yayınlanmıştır ve halen devam etmektedir.

Bağırsaklarımızda yaşayan bakteriler vardır ve bilimsel çalışmalar bağırsaktaki bu mikrofloranın (bağırsaktaki bakteri topluluğunun adı) hastalıklardan korunmayı ve hatta gelişmesini önlemeyi sağladığını gösteriyorlar. 〽️Probiyotikler barsaktaki yararlı bakterileri arttırarak, zararlı bakterilerin sayısını azaltarak etkili olurlar. Bağırsak sisteminde iyi bakterilerin doğal dengesinin korumasına ve yenilemesine yardımcı olurlar. Genel olarak barsak sağlığı ve bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olduklarını gösteren güçlü bilimsel kanıtlar vardır.

Çoğu probiyotik bakteriler, insan barsağında normalde bulunan bakterilere benzerler.
Özellikle kalın barsaklar çok çeşitli ve hareketli bir mikrofloraya sahiptir.
Sağlıklı bir yetişkinin bağırsaklarında bulunan bakteri sayısının, insan vücudundaki hücrelerin sayısından 10 kat daha fazla olduğu tahmin ediliyor.
Bakterilerin zararlı mikroplar olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ancak aslında vücudumuzdaki çoğu işlevin iyi şekilde çalışmasına yardımcı olurlar.
Bağırsaktaki ortamda zararlı bakterilerin azalmasını, antimikrobiyal bileşikler üretilmesini ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlarlar.

Eğer sağlığınız iyiyse ve ağırlıklı olarak bitkisel bazlı bir beslenme uyguluyorsanız probiyotik kullanmanıza gerek yok. Bağırsak mikrofloranız da sizin yediğiniz yiyecekleri yer. Sebze, meyve ve baklagillerden zengin bir beslenme barsak florasının doğal dengesinde olmasını sağlar.

➡️Hangi durumlarda probiyotik kulllanmalıdır?

Probiyotikler geniş bir yelpazede sağlık problemleri ile mücadelede kullanılabilirler.

🔹 Antibiyotik kullanımın neden olduğu ishal

🔹 Irritabl(hassas) barsak sendromu

🔹 Enfeksiyona bağlı ishaller

🔹 İnflamatuar barsak hastalıkları

Bir dizi bilimsel çalışma antibiyotik kullanımına bağlı ishallerin önlenmesinde probiyotik kullanımının yararlı olduğunu gösteriyor.
:
Antibiyotik kullanmak barsaklarınızda iyi bakterilerin sayısını azaltırken, 🔻C.difficile gibi hastalık yapıcı bakterilerin sayısının artmasına neden olur.
:
🔻C.Difficile hastanede yatan ve uzun süre tıbbi bakım alan hastalarda ortaya çıkan ishalin en sık görülen sebebidir.
:
🔹Probiyotikler zararlı bakterilerle bağlanacağı yerler konusunda yarışarak, besinler için yarışarak, hastalık yapıcı bakterilerin barsak duvarına yapışmasını engelleyerek, kalın barsak pH’sını düşürüerek asidik ortam sağlayarak iyi bakterilerin sayısının artmasını sağlarlar.
:
Bu şekilde bağışıklık sisteminin uyarılmasını ve antimikrobiyal maddelerin üretilmesini sağlarlar. Antibiyotik almaya başlarken probiyotik kullanmanın ishal riskini azalttığını gösteren kanıtlar vardır.
.
Kontrollü çalışmalarda probiyotik bakterilerden L.rhamnosus ve S.Boulardi türleri özellikle bu etkiden sorumlu bulunmuştur.
.
🔹Bakteri, virüs veya parazitlere bağlı enfeksiyöz ishallerin tedavisinde de probiyotiklerin yararlı etkileri gösterilmiştir.
.
🔹 Bazı Lactobacillus türleri ve S.boulardii bu tip ishallerin iyileşme sürelerini kısaltmaya yardımcı olurlar.
.
İrritabl bağırsak sendromlarında karın ağrısı, şişkinlik ve gaz çıkarma sık görülür.
.
Bu belirtilerin nedeni kısmen kalın barsakta gerçekleşen yiyeceklerin fermentasyon sonucunda gaz üretilmesidir.
.
Normal barsak bakterileri kalın barsakta kalan yiyecekleri gaz oluşturmadan sindirriler.
.
Son zamanlarda yapılan bilimsel çalışmalar barsaklarda bifidobakterilerin sayısının azalmasının ve barsak beriyerinin işlevinin bozulmasının inflamatuar barsak sendromuna ve belirtilerinin ortaya çıkmasına katkıda bulunduğuna işaret ediyor.
.
Bazı çalışmalar probiyotik kullanımının belirtilerin yatışmasını sağlayabileceğine işaret ediyor.
.
Hangi durumda hangi probiyotiğin yararlı olabileceğine dair çalışmalar devam ediyor.
.
🔹Ülseratif kolit gibi inflamatuar barsak hastalıklarında ise yüksek doz Lactobacillus, Bifidobacterium ve Streptococcus türlerinin kullanımının yararlı olabileceği düşünülüyor.
.
Orta veya şiddettli ülseratif kolit vakalarında hastalığın sakinleşip sürdürülmesine yardımcı olduğunu gösteren çalışmalar vardır.
.
🔹Diğer otoimmün hastalıklar da probiyotik kullanımından yarar görürler.
.
🔹Örneğin bebek ve çocuklardaki atopik egzema tedavisinde yararlı oldukları gösterilmiştir.

Yazan Haydar Yılmaz

📝Araştıran Hazırlayan Özlem Ayral
 

ALZHEİMER, PARKİNSON VE HİNDİSTAN CEVİZİ YAĞI

İLAÇ DEĞİLDİR

BİLGİ ALMAK İÇİN
0538 971 1155


LÜTFEN SONUNA KADAR OKUYUN.
📌📌 ÖN NOT; Araştırma konusunu alıntı yaparken kopyalarken konunun sonunda ki ismi soyismi SİLMEYİN!📌📌
................
Amerika Birleşik Devletleri'nde, Alzheimer hastalığı ile yaklaşık 5,4 milyon insan teşhis edilmiştir. Bu rakam yaşlanan nüfus ile hızla büyüyor.
Onlardan biri Steve Newport'du. Karısı Mary Newport bir doktordu. Mary kocasının ciddi Alzheimer hastalığı olduğunu öğrendi.
Doktor kocasını hastanede muayene ettiğinde, Steve'den bir saat çizmesini istedi. Bunun yerine, birkaç daire çizdi ve daha sonra mantıksız birkaç figür çizdi. Hiç bir saat gibi değildi!
Doktor onu bir kenara çekti ve şöyle dedi: "Kocanız çoktan Alzheimer hastalığının eşiğinde!"
Bir kişinin Alzheimer hastalığı olup olmadığının bir testi olduğu ortaya çıktı. Mary o sırada çok üzgündü, ama bir doktor olarak, sadece pes etmeyecekti. Hastalığı incelemeye başladı. Alzheimer hastalığının beyine glikoz eksikliği ile ilişkili olduğunu keşfetti.
Araştırması şunları söylüyor: “Yaşlıların demansı kafasına diyabet gibi geliyor! Birisi Diyabet veya Alzheimer hastalığı semptomlarına sahip olmadan önce, vücut zaten 10 ila 20 yıl boyunca problemleri vardı.”
Dr. Mary'nin çalışmasına göre Alzheimer hastalığı Tip 1 veya Tip 2 diyabetlere çok benzer. Nedeni aynı zamanda insülin dengesizliğidir.
İnsülinin bir sorunu olduğu için, beyin hücrelerinin glikozu emmesini önler. Glikoz beyin hücrelerinin beslenmesidir. Glikoz olmadan, beyin hücreleri ölür.
Sonuç olarak, bu yüksek kaliteli proteinler vücudumuzu besleyen hücrelerdir.
Ama beyin hücresimizin beslenmesi glikozdur. Bu iki çeşit yiyeceğin kaynağına hakim olduğumuz sürece, kendi sağlığımızın ustalarıyız!
Bir sonraki soru, nerede glikoz bulmak için? Mağazadan aldığımız hazır glikoz olamaz. Üzüm gibi meyvelerden değil. Alternatif arayışına başladı.
Beyin hücreleri için alternatif besinler, ketonlardır. Ketonlar beyin hücrelerinde gereklidir. Ketonlar vitaminlerde bulunamaz.
* Hindistan cevizi yağı * trigliserit içerir. * Hindistan cevizi yağı * içindeki trigliseritler tüketildikten sonra karaciğerde ketonlara metabolize edilir. Bu beyin hücreleri için alternatif besin!
Bu bilimsel doğrulamanın ardından Dr. Mary, kocasının yemeğine * hindistan cevizi yağı * ekledi. Sadece iki hafta sonra, resim ve saat testleri yapmak için tekrar hastaneye gittiğinde, ilerleme inanılmazdı.
Mary şöyle dedi: “O zaman, Tanrı'nın dualarımı duyduğunu mu sandım? Hindistan cevizi yağı işe yaramaz mıydı? Ama başka yolu yok. Her neyse, * hindistancevizi yağını almaya devam etmek daha iyi”.
Dr. Mary artık geleneksel tıp pratiğinin bir parçasıydı. Geleneksel tıbbın yeteneklerini açıkça biliyordu.
Üç hafta sonra, onu bir akıllı saat testi yapmak için üçüncü kez aldı, performans son kez daha iyi oldu. Bu ilerleme sadece entelektüel değil, aynı zamanda duygusal ve fizikselti.
Mary şöyle dedi: “Koşmasını yapamadı ama şimdi koşabiliyor. Bir buçuk yıldır okuyamadı, ama şimdi üç ay boyunca * hindistan cevizi yağı * aldıktan sonra tekrar okuyabiliyor.”
Kocasının hareketleri zaten değişmeye başlamıştı. Sabahları konuşmadı. Şimdi pek çok değişiklik fark etti: "Şimdi kalktıktan sonra, ruhludur, konuşuyor ve gülüyor. Suyu içiyor ve kendi başına eşyaları alıyor."
Yüzeyde, bunlar çok basit günlük görevlerdir, ancak sadece kliniğe gelen veya evde akraba olan akrabaları sevinçle karşılaşabilirler: Böyle bir ilerlemeyi görmek kolay değildir!
Hindistan cevizi yağında yeşil soğan ve soğanları kızarttıktan sonra, hindistan cevizli kekler yaptıktan sonra, 2-3 çorba kaşığı hindistan cevizi yağı alındıktan sonra, 2-3 ay sonra gözler de normal olarak odaklanabilir.
Çalışmaları, * hindistancevizi yağının * yaşlılarda demans problemini gerçekten geliştirdiğini kanıtladı.
Ekmeğe * hindistancevizi yağı * uygulayın. Hindistan cevizi kreması kullanıldığında, tat beklenmedik şekilde iyidir.
Gençler ayrıca sağlığı korumak ve önleme için kullanabilir ve bunama belirtileri varsa düzelebilirler.
Demans, besinlerin beyin hücrelerine taşınamadığı ve besinlerin insülin ile beyinden beyne geçmesi gerektiğinden kaynaklanır.
Özellikle diyabetik hastalar için insülin salgılanması kolay değildir. “Beslenme beynine ulaşamaz. Beyin hücreleri açlıktan ölünce, zekadan mahrum kalırlar. ”
* Hindistan cevizi yağı *, insülin kullanmadan beyne besin sağlayabilen orta zincirli trigliserit içerir.
* Böylece Alzheimer hastalığını ve Parkinson hastalığını iyileştirebilir *.
Araştıran, Hazırlayan Özlem Ayral

GÜL HASTALIĞI


BİLGİ İÇİN 0538 971 1155

GÜL HASTALIĞI VE ERSAĞ

İLAÇ DEĞİLDİR

📌📌 ÖN NOT; Araştırma konusunu alıntı yaparken kopyalarken konunun sonunda ki ismi soyismi SİLMEYİN 📌📌

Gül Hastalığı erken teşhiste son derece sıkıntısız önlem alınabilecek bir cilt hastalığı. Hastalık ile ilgili bilgileri vermeye başlamadan önce, Ersağ ürünleri ile bu hastalığa nasıl müdahale edebiliriz onu belirteyim.
Öncelikle bu hastalık genetik geçişi olduğu düşünüldüğü için çaresiz bir hasta...lık olarak görülmesine karşılık diyorum ki eğer şu an yazdıklarımı uygularsaniz belli bir süreç sonra hastalığın geriye gittiğini göreceksiniz. Ancak ne yazık ki bu hastalığa maruz kalan kişilerin ömür boyu dikkatli olması gerekiyor. Herşeyden önce temizlik ve kozmetik ürünleri tamamıyla temiz ürünler olmalı. Yani içeriklerinde kimyasal katkı, koruyucu vs olmamalı. İster Ersağ olsun ister başka bir marka içerikleri temiz ürünler kullanılmalı.

🔘 ERSAĞ VE GÜL HASTALIĞI
🔹Güneş Kremi (Olmazsa olmaz)
🔹Yüz Yıkama JELİ
🔹Argan Yağlı Nemlendirici
yada
🔹ÇörekOtu Yağlı Nemlendirici
🔹Hindistan Cevizi Yağı

🔘GIDA TAKVİYELERİ
🔹 Probiyotik ( 1 ay) KONUYU OKURKEN NEDENİ ANLAYACAKSINIZ
🔹Sarı Kantaron ( ilk 3 ay)
🔹OMEGA ( devamlı)
🔹Sıvı Propolis ( 3 ayda bir 15 gün ara verip devam)
🔹Spirulina ( ilk 3 ay)
🔹Çörek Otu Yağı kapsülü ( ikinci 3 ay)
NOT: TÜM TEMİZLİK VE KOZMETİK ÜRÜNLERİ KİMYASAL KATKILI OLMAYACAKTIR

🔴Gül hastalığı ve tedavisi

Gül hastalığı ya da daha bilimsel adıyla Rosacea rahatsızlığı, ülkelere göre değişmekle birlikte toplumlarda %0.5 ila %10 görülme sıklığına sahip.

Genellikle ergenlik döneminde veya 20’li yaşlarda ortaya çıkan rahatsızlık, 30’larda ve 40’larda ise çok daha vahim bir tablo çizmeye başlar. Henüz rahatsızlığın kesin sebebi tespit edilebilmiş değil ancak oluşmasına katkı sağlayan faktörler biliniyorlar. Modern tıpta ise hastalığın gerçek bir tedavisi yok ve bireyler hayatları boyunca zaman zaman oluşmasına, zaman zaman ise geçmesine razı olmak durumundalar.
Cilde bağlı pek çok diğer rahatsızlıkta olduğu gibi, gül hastalığında da semptomların ortaya çıkışını tetikleyen değişik faktörler olabiliyorlar.

🔴Gül Hastalığının Semptomları

Hastalık kendisini aşağıdaki semptomlar ile gösterebilmektedir:

• Yüzde kızarıklık, özellikle burun ve yanaklarda
• Damarların ağ halinde cilt altından belli olması
• Ciltte ağrılar ve kaşınma
• Güneşe tepki gösteren cilt
• Batma ve yanma hissi
• Ciltte kuruma
• Akneye benzer oluşumlar ve aşırı yağlanma
• Utanınca kolayca kızarma
• Cilt dokusunun kalkması
• Cilt dokusunun pütürlü olması
• Ciltte bazı bölgelerin sertleşmesi
• Göz çevresinde cilt hassasiyeti, kızarma, kuruma, batma, kaşınma, ışığa hassasiyet, kistler ve ağrılar.

🔴Beslenme Düzeninizdeki Tetikleyicileri Tespit Edin

Gül hastalığı cildi daha hassas hale getirdiği için, rahatsızlığı ortadan kaldırmak amacıyla kimyasal kremlerin kullanımı, durumu daha kötü hale getirebiliyor. Bazı hastalarda ise her ne kadar semptomlarda azalma meydana gelse de, hastalığın kökenine inilmiyor.

Uzmanlar ise bunun tüm vücudu ilgilendiren bir problem olduğunu belirtiyorlar ve inflamasyonların özellikle bağırsaklardan kaynaklanan problemlerden dolayı oluştuğuna inanıyorlar. (PROBİYOTİK) Zira insan cildi genel sağlığın bir işaretini verir ve hassasiyetleri, alerjileri olanlar maalesef bunun semptomlarını genelde ciltleri üzerinde görürler.

Gül hastalığı, akne, dermatit gibi pek çok cilt hastalığının mide-bağırsak inflamasyonlarından kaynaklandığına dair araştırmalar mevcut. Fazla aktif bir bağışıklık sistemi cilt ve sindirim bozukluklarına yol açabiliyor ve bu da cildimizi korumakla görevli olan faydalı bakterilerin bağışıklık sistemi tarafından parçalanmasına yol açarak cildi savunmasız bırakıyor.

Bu yüzden öncelikle bağışıklık sisteminizi tetikleyen besin öğelerini tespit etmeli ve beslenme düzeninize değişiklikler getirmelisiniz. Özellikle anti-inflamatuvar gıdalar, alerjen kaynakları ortadan kaldırma konusunda etkili oluyorlar.

Bu hususta deneyebileceğiniz en önemli besinler şu şekildeler:

• Organik sebzeler ve meyveler
• Sağlıklı yağ asitleri
• Yüksek kaliteli proteinler
• Anti-inflamatuvar bitki ve besinler

Kaçınmanız gereken gıdalar ise aşağıda sıralanıyorlar:
• Alerjiniz olan tüm gıdalar
• Alkol ve kafein
• Şeker ve işlenmiş gıdalar
• Süt ürünleri
• Kızarmış gıdalar, trans yağlar ve hidrojene yağlar

Gül Hastalığının nedeni ve nasıl ortaya çıktığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak tıb dünyası ve bilim adamları bu hastalığın en büyük etkenlerinden birisinin ✳️genetik yatkınlık olduğunu söylemektedir.
Gül hastalığına sebep olduğu düşünülen diğer bir etkeninde ✳️ciltlerde yaşamakta olan bir çeşit kenedir. Bu çeşit keneler, ciltte hemen derinin altında ölü deri ve canlı deri sınırında yaşamaktadırler. Gözle görülmesi çok zor olan bu canlıların ciltte meydana getirikleri tahriş döküntüleri açıklamaktadır.

Bir cilt hastalığı olan rozasea, yaygın bilinen adıyla gül hastalığı... Özellikle açık tenli kişilerde görülen bu durum yüz bölgesinde yaşanmasından dolayı estetik olarak da rahatsızlık yaratabiliyor. Deri Hastalıkları Uzmanı Dr. Hülya Sağlam, güneşin zararlı etkileri, çevresel kirlilik, stres ve soğuk havaların hastalığın görülme sıklığı ve şiddetinde artışa neden olduğunu belirtiyor.

➡️YÜZDE KIZARIKLIK, YANMA VE BATMA HİSSİ VARSA...

Yaygın olarak "gül hastalığı" şeklinde tanımlanan bu cilt probleminin asıl nedeninin damarsal aşırı reaksiyon olduğu düşünülüyor. Bununla birlikte mide hastalıkları, tansiyon, maytlar ve ciltte bulunan bir parazit enfeksiyonu da hastalığın nedenleri arasında yer alıyor.

Dr. Hülya Sağlam'ın verdiği bilgiye göre; güneşin zararlı etkileri, çevresel kirlilik, stres ve soğuk havalar hastalığın görülme sıklığı ve şiddetinde artış yaratıyor. Üstelik bu sorunla karşı karşıya kalan 🔺kişilerin ömür boyu kendilerine dikkat etmeleri gerekiyor. Zira yüzdeki bu kızarıklıklar ne yazık ki tamamen geçmiyor.

➡️KENDİLİĞİNDEN İYİLEŞMESİ SİZİ YANILTMASIN

Yüzdeki küçük, kırmızı bazıları da iltihaplı kabarcıklar başlangıç aşamasında kendiliğinden geçse de tekrar edebiliyor. Ancak herhangi bir gerileme yaşamayan hatta kılcal damar genişlemeleri ortaya çıkan kişilerin mutlaka bir uzmana başvurması gerekiyor.

Hastalık açık tenli kişiler, ailesel geçiş gösterenlere, çiftçi, inşaat işçisi gibi sıcakta ve soğukta ya da güneş altında çalışanlarda daha fazla ortaya çıkıyor. Bununla birlikte fazla miktarda acı, baharatlı yiyecekler, çikolata ve aşırı sıcak çay, kahve tüketimi de tetikleyici faktörler arasında yer alıyor. Sedef hastalığı, seboreik egzama, alerjik dermatitler, kortizonlu krem kullanımı, güneş yanığı da kırmızı yüze neden olabiliyor.

➡️KIZARIKLIĞA YANMA VE KAŞINTI EŞLİK EDİYOR

Rozasea tetikleyici etkenlere maruz kalınmasıyla birlikte bir anda da ortaya çıkabildiği gibi kızarıklık ve sivilcelenmeler zamanla da artabiliyor. Yüzün belirli bölgelerinde kızarıkla başlayıp evreler halinde ilerleyen bu sorunla ilgili Dr. Hülya Sağlam şunları anlatıyor: "Hastalık ikinci evreye ulaştığında ise damarda genişlemeler sonrasında sivilcemsi kızarıklıklar olarak görülüyor. Yanma, kaşıntı gibi şikayetlerin de eşlik ettiği kızarıklıklar ağırlıklı olarak elmacık kemiklerinin üstünde ve burnun alt yarısında artıyor. Üçüncü evre olarak tanımladığımız aşamada ise hastanın yüzündeki kızarıklıkların arttığını görüyoruz. Bazen burunda yağ kanallarını genişleterek, burnun büyüyüp şekil değiştirmesine (rinofima) neden olabiliyor"

Sadece yüz bölgesinde görülen rozaseaya, seboreik dermatit, perioralegzema gibi cilt hastalıkları da eşlik edebiliyor. Bu durum hastalığın şiddetinin de artmasına neden oluyor. Ayrıca göz de blefarit nedeniyle kaşıntı yanma ve batmaya yaşanmasının yanında rozaseası olan kişilerde hipertansiyon ve migren görülme oranın da arttığı gözleniyor.

➡️ÖMÜR BOYU KORUNMA GEREKİYOR

Hastalık genellikle ataklar halinde seyrediyor, tetikleyicilere maruz kalmanın alevlenmeyi artırdığını ve akut döneme geçişe neden olduğunu hatırlatılıyor. Rozaseada hiç bir zaman tam olarak düzelme sağlanamadığı için, sorunu yaşayan kişilerde ömür boyu korunma son derece önem taşıyor.

Hastaların tahriş edici ürünlerle alkol içeren toniklerden uzak durması ve topikal kortizonlu krem kullanmaktan kaçınmaları önem taşıyor.

⚠️BU ÖNLEMLERE DİKKAT!

* Sıcak içecek ve yiyeceklerden kaçının.

* Alkol ve kafein almayın.

* UVA ve UVB'ye etkili en az 30 faktörlü kremlerle güneşten korunun.

* Yaz ayları ve güneş altında daha yüksek koruma faktörlü kremleri tercih edin.

* Düzenli olarak cildinizi nemlendirin.

📝Araştıran, Hazırlayan Özlem Ayral



İletişim 0538 971 1155